Seyyid Ebu'l-A'la el-Mevdudi: İslamcı Düşünceye Yön Veren Bir Önderin Hayatı ve Mirası
Ebu'l Alâ Mevdudi: İslam'ın İnkar Edilemez Öğretmeni
Bugün sizlere 20. yüzyılın en önemli İslam alimlerinden biri olan Ebu'l Alâ Mevdudi'nin hayatını ve etkileyici yolculuğunu anlatacağım. Mevdudi, Hindistan'ın Haydarabad eyaletinde 1903 yılında dünyaya geldi. Babası avukat Seyyid Ahmed Hasan ve annesi Orta Asya'dan Hindistan'a göç etmiş bir Türk ailesinin kızı olan Rukiye Begüm'dü. Mevdudi'nin eğitim hayatı, o dönemin İngiliz sömürgesi olan Hindistan'da oldukça ilginç bir şekilde başladı.
İngilizlerin Hindistan'da egemen olduğu dönemde, Müslüman çocuklarının dini eğitimlerini almalarını engellemek için büyük bir çaba sarfediliyordu. Bu nedenle Mevdudi'nin babası, oğlunu okula göndermek yerine evde eğitim almaya yönlendirdi. Mevdudi, babasından Farsça, Urduca, Arapça, mantık, fıkıh ve hadis dersleri aldı. On bir yaşına geldiğinde ise ilk kez okula gitti ve liseyi dışarıdan tamamladı. Bu dönemlerde Delhi'de Mevlana Abdusselam Niyazi'den belagat ve ma'âni dersleri aldı.
Arapça ve Urduca derslerinden sonra, küçük yaşta Mısırlı düşünür Kasım Emin'in el-Mer’etü’l-Cedîde adlı eserini Arapçadan Urducaya çevirmesi, Mevdudi'nin bu dillere hakimiyetini gösteren bir başka adımdı.
Mevdudi, beş yaşında Delhi'ye taşındı ve burada çeşitli dergilerde yazmaya başladı. Aynı dönemde Hindistan Hilafet Hareketi'ne katılarak Müslümanların içinde bulunduğu zor durumu ele alan yazılar yazdı. Hindu-Müslüman çatışmalarının yaşandığı bu dönem, Mevdudi'nin fikir hayatını derinlemesine etkiledi ve ilk eseri olan "İslam'da Cihad"ı kaleme aldı.
1928 yılına kadar çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazdı, dört kitap tercüme etti. Ardından Haydarabad'a döndü ve 1932 yılında kendi fikirlerini yaymada önemli bir rol oynayacak "Tercümanü’l-Kur’ân" dergisinin editörlüğünü üstlendi. 1937 yılında Muhammed İkbal'in daveti üzerine Doğu Pencab'a gitti ve İslam Araştırma Merkezi'nin kurulması ve faaliyetlerinin yürütülmesine katkıda bulundu.
Mevdudi, ülkesinin İngiliz işgalinden kurtulması için çaba harcadı. Ancak, Hindistan Müslümanlar Birliği'ne karşı mesafeli durdu ve 1941'de Cemaat-i İslami teşkilatını kurarak kendi fikirlerini yaymaya başladı. Bu teşkilat hükümetin politikalarını sert bir üslupla eleştirirken, Mevdudi ve teşkilatın liderleri tutuklandı. 1950 yılında serbest bırakıldıktan sonra farklı İslami grupları bir araya getirerek İslam devletinin ilkeleri konusunda anlaşmaya varmalarını sağladı.
Ancak 1953 yılında Kâdıyânilik karşıtı gösterileri kışkırttığı gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırıldı. Bu ceza daha sonra ömür boyu hapse çevrildi, ancak iki yıl sonra yüksek mahkeme tarafından beraat etti ve özgürlüğüne kavuştu.
1956 yılında Hac yolculuğuna çıkan Mevdudi, İhva-ı Müslimin önderleri ve bazı alimlerle bir araya geldi. Tefsiri için bilgi toplamak amacıyla Suudi Arabistan, Suriye, Ürdün ve Mısır'ı kapsayan üç aylık bir yolculuğa çıktı. Bu seyahatini "Sefername-i Arzı’l-Kur’ân" adlı kitaplaştırdı.
Sağlığı giderek kötüleşen Mevdudi, 1972 yılında liderliği Miyan Tufeyl Muhammed'e devretti. Amerika'da çalışan doktor oğlunun yanına giderek tedavi görmeye başladı, ancak sağlığına kavuşamadan 1979 yılında vefat etti.
Mevdudi'nin cenazesi Pakistan'a götürüldü ve bir milyondan fazla insanın katıldığı muazzam bir törenle defnedildi. Dünyanın dört bir tarafından alimler, dini liderler ve ülke temsilcilerinin katıldığı cenaze namazını Dr. Yusuf el-Karadavi kıldırdı.
Ebu'l Alâ Mevdudi, ömrünü İslam'ı anlatmak ve yaymak için harcadı. Onun düşünceleri, yazıları ve liderliği, İslam dünyasında önemli bir etki yarattı ve hala günümüzde incelenip tartışılmaktadır. O, İslam'ın önemli öğretmenlerinden biriydi ve mirası hala yaşamaktadır.